27 Şubat 2014 Perşembe

JE SUİS MALADE

Şimdi bu da ne demek diye soracaksınız değil mi ? benim gibi bir müzik aşığı iseniz  yada Lara Fabian en az benim  kadar sizi de  büyülüyorsa o zaman başlıkta yazanların ona ait içli ve bir o kadar dokunaklı bir ayrılık şarkısına ait olduğunu bilirsiniz.Şarkının melodisi kadar sözleri de etkileyici , öyle ki hiç ayrılık acısı çekmeyenlerin bile , sırf bu şarkı için sevdiğinden ayrılası geliyor. Birde gerçekten ayrılık acısı çekiyorsanız bu şarkıyı dinlemek yaranın üzerindeki tuz görevi görüyor. Benden söylemesi , tek kelimeyle enfes bir şarkı...işte sözleri : 


       artık hayal kurmuyorum , artık sigara içmiyorum
      artık bir hikayem bile yok...
      sensiz , ben kirliyim sensiz ;  ben çirkinim
        koğuşta ki bir yetim gibiyim.
        artık hayatımı yaşama arzum yok
        sen gittiğin zaman hayatım duruyor, artık bir hayatım bile yok
     ve yatağım bir istasyon rıhtımına dönüşür , sen gittiğin zaman
           
       JE SUİS MALADE COMPLETEMENT MALADE
       hastayım , tamamen hasta

        annemin dışarı çıktığı , ve beni umutsuzluğumla baş başa bıraktığı gibi
        ben hastayım , tam manasıyla  hasta 

        ne zaman gelirsin asla bilinmez
        tekrar gidersin , nereye bilinmez
       ve yakında umursamayalı iki yıl olacak
        bir kayaya , bir günaha tutunur gibi  SANA TUTUNDUM....
       ben yorgunum , bitkinim
        onlar buradayken , mutluymuş gibi yapmaktan yorgunum
        her gece içiyorum , ve bütün içkilerin tadı aynı
      ve bütün gemiler senin bayrağını taşıyorlar
       nereye gitmeli bilmiyorum , sen heryerdesin

     JE SUİS MALADE , COMPLETEMENT MALADE
     hastayım , tamamen hastayım

        kanımı senin vücuduna akıtıyorum
        ve sen uyuduğunda , ben ölü bir kuş gibiyim
        hastayım ,tam manasıyla hastayım...

         bütün şarkılarımdan beni mahrum bıraktın
         bütün sözlerimin içini boşalttın
         gene de senin teninden önce yeteneğim vardı
         eğer devem ederse , bu aşk beni öldürür
         tek başıma öleceğim ,
          radyonun yanında aptal bir çocuk gibi 
         şarkı söyleyecek olan kendi sesimi dinleyerek öleceğim
        
         JE SUİS MALADE , COMPLETEMENT MALADE 
        ben hastayım , tamamiyle hastayım
         hastayım , mesele bu ben hastayım
       ve tamamen barikatlarla kuşatılmış,  hasta bir kalbim var
       duyuyormusun ? ben hastayım

26 Şubat 2014 Çarşamba

DOLUNAY :)

Her dolunay içimi dolduran bir şeyler olur, yaşanmamış sevdalar söylenmemiş sözler yalan bakan gözler ne bileyim işte , yürek bu dayanacak gücü kalmadı mı aya sarılır yıldızlardan medet umar . Yeni doğan günden yenilik bekler, olmadı mı çarpmak için bir neden arar durur....
Dolunayın  bu tamlığına,  bu insanı tamamlayan ışığına bayılıyorum. Hayat sana ne kadar acımasız olursa olsun ve sen ne kadar gücüm kalmadı yaşamaya dersen de, dolunay seni tutup hayata bağlayacak en güçlü bağ olarak her ay karşına çıkmaya devam eder bıkmadan usanmadan, ne inanılmaz değil mi ?
Bazen simsiyah denize vurur ışığı elini uzatsan dokunacak kadar yakın olur sana , kendisi kadar denize yansıyan aksi de büyüler seni. Alır götürür işte o görüntü seni , aşılmaz dediğin sorunlar varılmaz dediğin yollar hissedemem dediğin her duygu ,  her şey  ama her şey daha kolay gelir sana . İçin sevinçle dolar yaşam gecenin karanlığına aldırmadan gülümser sana .... Bilmem anlatabildim mi ? Bir doğa olayının insanı bu denli alıp götürmesi mümkün mü ? Eğer kurt adam diye bir şey varsa sanırım ben de onlardan biriyim . Her dolunay içimde ki yaşama sevinci hayata bakışımdaki pozitiflik katlanarak artıyor. Yüreğimde yarım kalan ne varsa ? içimde ne karar boşluk varsa dolunayla hepsi aynı onun
gibi tam oluyor...

23 Şubat 2014 Pazar

BİTİRDİM...

......beni birçok hataya sevk  eden bir aşkın düşüncesi ile baş başa bırakıyorum seni. büyük aşklar zamana, kalp ağrısına ve mesafelere meydan okur. her şey kaybedilmiş gibi görünse de gerçek aşklar yaşamaya devam eder. bunu artık biliyorum ve umarım sen de anlarsın....
.....aklıma Kaybolan Yıllar kitabından çok sevdiğim bir paragraf geldi: "Aşk, zorla tomurcuk vermesini istediğin bir sera çiçeği değildi. Aşk, yol kenarında beklenmedik şekilde açan bir çiçekti.



......işte okuyup bitirdiğim, hatta okumaya çokta gönüllü olmadığım Mart Menekşeleri isimli kitaptan aklıma kazınan birkaç satır. beğendim hemde çok. yüreğinizde yer yapacak sımsıcak bir öykü.
.......Hayat birine SENİ SEVİYORUM demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısadır....

15 Şubat 2014 Cumartesi

BIÇAK YARASI

insan ne kadar yaşarsa yaşasın, yenilmeye -kendini acıtmaya doyamıyor. bazen bile bile atıyor kendini uçurumdan aşağıya, bazen bilerek içiyor uyku haplarını uyuyamayacağını anladığı halde,
insan olmanın doğası bu işte!
canım acıyor, yüreğim yerinden koparılıyor, oradan oraya atılıyor, paramparça ediliyor ve ben sadece bakıyorum...bir damla gözyaşı  seyirci kalıyor bana ve ben nasıl devam ederim yaşamaya onu soruyorum kendime???
neden yüreğim de bir bıçakla gezdiğimi hissediyorum? acısı her hareketimde, her nefesimde tüm bedenimi sarıyor, tüm benliğimi dolduruyor. şimdi nefes almak -gözümü açmak yeni güne ne zor, ne anlamsız.
şimdi bir yaprak düştü ağaçtan, sararmış-işi bitmiş. aynı ben gibi! işi bitmiş, tükenmiş acısı ile baş başa. yanıyorum içim , acıyor her yanım. yalanmış diyorum her şey yalan, kandırmaca . aşk -sevda mutluluk her şey ama her şey koca bir yalan. böyle bir şey yok dünya da ...birinin açtığı boşluğu onsuz doldurmanın yolu yok! içimde koca bir yara, sanki hiç kurumayacak , kabuk bağlamayacak. her fırsatta açılmaya-kanamaya- acımaya hazır derin bir yara .biliyorum iyileşecek bir gün , bunu öğrenecek kadar çok yaşadım bu dünya da. ama -o- yara iyileşince yerinde kocaman bir delik olacak.  her şarkıda , her satırda , her dolunay da ve her orkidenin açmaya yüz tutmuş tomurcuğun da bile içine düşeceğin , dipsiz bir boşluk...
şimdi gökyüzü kapkaranlık , gri-siyah bulutlarla kaplı, ha yağdı ha yağacak ! benim yüreğimin üzerinde ki kapkara zifiri bulutlarla birleşmek üzere. gökyüzü içinde ne var-ne yoksa boşaltacak toprağa , ve o kendini boşalttıkça bir tuhaf mutlu kederle kaplanacağım. içimin tüm boşlukları dolacak yağan yağmurla , ve sonra kendi kendime Gökhan Özen'in şarkısın da dediği gibi
 ' içi sensiz bir kalbi ben ne diye taşıyorum ? ' diye soracağım...
                                                                                                                            
                                                                                                       devam edecekkk....

14 Şubat 2014 Cuma

Canlarıma....

Sevgililer günü geliyor, herkeste bir telaş, tüm kadınlarda acaba dolu umutlar. Bir kadın olarak hep demişimdir iyiki erkek değilim , bir kadının nazıyla -cazıyla uğraşmak zor il, ha ben bunu bir kadın inceliği -kadın ruhuyla söylüyorum. Bir erkek olsaydım sanırım , işime gelince naz çekerdim , neyse konumuz bu değil.
Sevgililer günü , tamam hepimiz biliyoruz ki modern çağın bir kandırmacası. Bende böyle düşünüyorum, ama hediye almayan - almasını bilmeyen yada bir neden olmadan birşey almayı gereksiz gören erkek cinsi için olmazsa-olmaz... Ha bazı laflar döner ortada " biz sevgilimiyiz?evliyiz" ,yada biz özel gün kutlamıyoruz vs. vs... Bence siz kendinizi kandırmaya devam edin sevgili insancıklar, sevdiğiniz bir kişiye seni seviyorum demek için yılın 364 gününü boşa geçiren biri iseniz , bu gün vereceğiniz en güzel hediyenin içten bir " seni seviyorum" demek,  için neden bir fırsat olmasın? Siz neden sevdiğiniz yada birlikte yaşadığınız, ısrarla  ortada bıraktığınız çoraplarınızı sabırla kaldıran, sizin bitmek bilmez isteklerinize koşabilmek için saçını süpürge eden bir kadına yada nadiren erkeğe neden hediye almayasınız ki? Neden yani neden?  Evinize alacağınız bir son model televizyonun bile tüm özelliklerini öğrenmek için uğraşıyorsunuz da, neden eşinizin tüm özelliklerini öğrenmiyorsunuz?  Üstelik alırken beğendiğiniz televizyonun sonradan beğenmediğiniz bazı özellikleri değiştirmeye çalışıyormusunuz?  İşte sizin yaptığınız bu, ben şimdi alıyım sonra değiştiririm diyorsunuz . Ve ne oluyor biliyormusunuz eşiniz de aynen tv gibi orijinali değiştirilmeye çalışıldığı için bozuluyor , mutsuz oluyor-mutsuz ediyor.
Kendinize de sevdiğinize de bu işkenceyi yapmayın canlarım . Ne yazık ki insan olarak yaşayacağımız bir hayatımız var . Onu da ne kendiniz için yaşanmaz kılın ? Nede bir başkası için. Hayat  siz bir şey yapmasanız bile yeterince zor ve karmaşık. . Azıcık bir çaba ve emekle başedilemeyecek kadar değerli... Yani elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda olduğun bir güzel oyun hayat. Bizim boşverlerimize -aman diye geçiştirmeye kalkabileceğimiz bir oyun değil.

Sabah uyandığınızda, yanıbaşınızda olan kişiye içten bir gülümseme ile günaydın diyorsanız, yada evinizi paylaşım dünyasına çevirebiliyorsanız, çocuklarınız ikinize ait en değerli şeyse zaten birgün değil , hergün size sevgililer günü , ama yine de olsun aşk dolu sevgi dolu birgün geçirmenin kime ne zararı olabilir ki?
Sevgi ve aşk dolu birgün diliyorum , sevgiyle kalın.

10 Şubat 2014 Pazartesi

BAŞTAN SONA TEMİZLİK...

Selam herkese:(sanki okuyan varmış gibi) bir kaç gündür yazamıyordum, okumadığınız için merak da etmiyorsunuzdur. Neyse giriştim bir temizlik işine ki, sormayın gitsin... Evi baştan sona temizlemeye karar verdim. daha doğrusu  bizim oraların tabiri ile kırklamaya karar verdim. Evdeki en büyük handikap giysi dolabının en işlev hale gelmesi. Lafta kolay bir iş gibi ama iş o dolabın başına gelince herşey   sarpa sarıyor. Neyse dolaplarımı baştan aşağı elden geçirdim , işin can alıcı noktası şu: son altı ayda giymediğiniz şeyleri kenara koymak, ve sonra onlar arasında tekrar bir eleme yapmak. Neyse en sevdiğim şey birilerine bir şeyler almak vermek. Baktım benim işime yaramıyor, ver bir başkasına onun işine yarasın, baktım bana olmuyor, ver arkadaşına onun işine yarasın... Neyse çocuklara olmayan , benim gönlümün geçtiği derken dolaplar biraz hafifledi.
Sonra en sevdiğim işe geldi sıra , giysileri birbiri ile kombin yapmaya . Bu benim için zor olmuyor çünkü bir şey alırken ona uygun bir şey almaya gayret ederim. Böylece eve geldiğimde bunun üstüne -yada altına ne giysem derdi olmuyor, ama yine de değişik tarzları birlikte denemeye bayılıyorum.

Neyse dolaplar temiz ve düzenli kapağı açınca sana gülen bir dolap :)güzel bir duygu kadınlara özel en saçma duygulardan biri ama müthiş yine de... Ben şuna  inanıyorum ; yaşadığınız ev -yuva siz ne derseniz artık; ne kadar düzenli kafan o kadar rahat. Evimi temiz gördüğüm her gün inanılmaz huzur buluyorum birde , kirlenmesin diye daha bir özenli oluyorum.. Neyse benim ki bence duygular işte.



Dolaplar mutfak derken, işin en zoru insanın beyninde yapılması gereken temizlik .Bu öylesine zor bir temizlik ki??? Önce kafanın içini tamamiyle boşaltacaksın, sonra bir bir  boşalttıklarını elden geçireceksin. Hangisi değerli? hangisi önemli? Neler yeri doldurulabilr, neler vazgeçilemez...
Şimdi oturun temizliğe başlayın bakalım , hangisi daha zor ????

BİTİRDİM...

Sonunda kitabı bitirdim. Yine beni aldı götürdü çok uzaklara aşkın, sevdanın dostluğun ve en çokta yoksulluğun yaşandığı o diyarlara... Biz buralarda olsak, halimizi acındırır- ağlarız- sızlarız. Ama onlar orada tek yiyecekleri pirince kattıkları fazladan bir parça et,  dünya da mutluluk -hayatlarında azıcık değişiklik...
Hayattan bekledikleri en büyük mutluluk bir başkasına yardım edebilmek, karınlarının doyması, bizim anlamsız hayatlarımızla kıyaslanamayacak ölçüde dolu hayatlar.
Neyse ki bu öyküler var, yoksa yaşama ve insanlığa dair hiçbir umudum kalmayacaktı...





                 

SEVMEK BUGÜN NEDE(N) ZOR

İçimi acıtan bir şeyler var, ruhumu darmadağın eden.sevmek neden zor bugünlerde? neden hep bir yalanın ucunda sallanmalı ki insan denen garibi mahlukat? herkes her şeye bakıyor , ama göremiyor kimse, mesala şarkılar beni nasılda uçurumun dibine dibine itiyor, yüreğimin tam ortasında bir bıçakla geziyorum gibi, her hareketimde daha derine batan her nefeste nefesimi boğazımda sıkıştıran bir kara bıçak. cem adrianın bir şarkısında dediği gibi kalbimde binlerce siyah kelebek,  'en çokta kimsesizliğe kanat çırpar, ama ne gören var ne duyan ? üstelik kimsenin görmesini de istemiyorum bilmesini de...
İnsan ne kadar yaşarsa yaşasın, yenilmeye -kendini acıtmaya doyamıyor. Bazen bile bile atıyor kendini uçurumdan aşağıya, bazen bilerek içiyor uyku haplarını, uyuyamayacağını anladığı halde....
İnsan olmanın doğası bu işte! doyamıyorsun yenilmeye...
Sevmek bu günlerde öyle zor ki, insan seviyorum dediğinde karşısındakine, beni kır-beni incit diyormuşcasına kırılmayı incinmeyi göze almak zorunda, yoksa olmuyor -olamıyor. Bazen sevdiğine yakın olmak için kendine yabancı olmayı seçmek zorunda kalabilirsin, zaman geçer aşk geçer ve bir bakarsın ki , kendine yabancı olmayı bile uğrunda göze aldığın sevdiğin , seni olmasını istediği kişi olmadığın için , yabancı olmuş sana ,,,
Ne oluyor bizlere anlamıyorum doğrusu,sevmek ve sevilmenin bedeli böyle ağır olmamalı, böyle acıtmamalı, böyle yaralayıp paramparça etmemeli , sadece " seni seviyorum" yetmeli ... Bunu öyle alelade bir şeymiş gibi söylememeli, içine işleye işleye -dibine vura vura söylemeli, sevdiğinin gözlerinde eriye eriye , sözlerine yana yana söylemeli. Öyle ki sevdiğin anlamalı, kendisini her çıkmazı ile-her olmazı ile sevdiğini, istediğini. Uğrunda bir başkasına dönüşmen gerekmediğini, sadece sen olduğun için sevildiğini hissetmeli...
Ama bu öyle zor ki, egolarımızın kocaman yüreklerimizin minnacık olduğu sanal bir dünyada yaşıyoruz. Sevgisizlikten yakınan herkes, aslında hiç kimseye karşılıksız gülümsemediğinin -yardım etmediğinin farkında bile değil.kimse kimseye gülmüyor, yardım etmiyor, bedavadan selam bile vermiyor, sonrada sevgisiz bir dünyadan yakınıyor.  Bu kısır döngü sürer gider, sen sıkışır kalırsın sevgisiz Dünya'na ,sonrada kaderine yanarsın, bu kafayla gidersek bu yangın sürer giderrr.




Ama sen yaşadığın hayatın, atan yüreğinin , her yeni günün bir hakkını ver bakalım, kimseden birşey ummadan , beklemeden gülümse bakalım,ve her olumsuza-her kötüye rağmen yeniden denemeyi göze al bakalım. O zaman sevgi senin için var olacak ve o sana yetecek..
.

2 Şubat 2014 Pazar

şu an okuyorum

Daha önce okuduğum kitabın devamı niteliğinde ki bu kitap en az ilki kadar müthiş bir öykü, Burma
da geçen öykünün devamında, julia babası gibi başarılı bir avukattır. On yıl önce babasının geç Ba mişini yaşadığı saf ve lekesiz aşka tanık olan Julia bir ağbisi olduğunu da öğrenir.Yıllar boyu ağbisinden aldığı birkaç mektup dışında hiç görüşmezler. Ağbisi U Ba'dan aldığı mektupla sarsılır ve sesler duymaya başlar, sonunda bir keşişle tanışır. Keşiş ona:sıradışı bir şey gelmiş başına, biz Budistlerin yeniden doğuma inandığımızı bilirsin, beden ölse de ruh yaşamaya devam eder', der bir kaç açıklamadan sonra, Julia'aya senin bedeninde şu anda iki ruh yaşıyor der. Bundan sonra Julia iç huzuruna kavuşmak için önce içindeki diğer ruhu huzura kavuşturmak için tekrar Burma'ya ağbisinin yanına gider...
sizi her satırında başka dünyalara başka insanların hayatlarına ortak eden, farklı bir kültürün insanlarına sevgiyle kalbinizin içindeki en temiz duygular beslemenize neden olacak bir kitap. Düşünün bir kere sürekli gülümseyen yüzler ve her bir gülümsemenin ayrı bir anlamının olduğu, üstelik birisine karşılıksız iyilik yapmanın kendilerine verilmiş en büyük armağan olduğuna inanan insanların hayatlarına dair güzel bir öykü... Keyifle okuyun ... Sevgiler canlarımm :)


  --sana bir şey sorabilir miyim? dedi Julia
---ne istersen , dedi U Ba göz kırparak
--- neden içlerinden gelmese de insanlar sürekli gülümseyip duruyor?
----gülmenin burada çok farklı anlamları vardır.hoş olmayan bir durumla karşılaştığımızda gülümseriz, korktuğumuzda da kızdığımızda da.

SAHİLDE BİR CUMARATESİ

Kızımla tatilin tadını çıkarmaya devam ediyoruz . Güzel bir  kahvaltıdan sonra 'miras' adlı filmi izledik ...Kızımla birşeyler yaşaması paylaşması inanılmaz zevkli , her ciddi konuşmanın sonu deli gibi gülmeyle son bulur ,tabii aradaki anneden kızına yaşam derslerini  hiç ihmal etmem, fırsatları değerlendiririm. Film fena değildi ,insanların para için kardeşlerini bile gözden çıkardıklarını anlatan bir filmdi,D-smartınız varsa kaçırmayın derim , neyse....
filmin ardından güzel havayı kaçırmamak için alelacele eşofmanlarımızı giydik. çantamıza su -kitap
ufak atıştırmalıklar koyduk, atladık arabaya ver elini sahil. İnsanlar cıvıl cıvıl doyasıya kış güneşinin tadını çıkarma telaşındalar. Kadınlar, çocuklar, anneler, babalar, seyyar satıcılar herkes ama herkes sanki bir günlüğüne rafa kaldırmışlar dertleri tasaları, sanki ellerinde sadece bugünleri varmışçasına neşeyle eğleniyorlar...Durup durup baktım herkese, yüzlerine gözlerine sevdiklerini tutan ellerine.Bir yandan kızımla gülüşüyor, bir yandan da insanların içinden geçenleri tahmin  etme oyunu oynadık...
Hayat zaten bu değil mi? zıt duyguların uyum içinde ki birlikteliği, bize düşen de hakkıyla yaşamak!
 



 
Sahildeki bu güzel gezintiden sonra, ver elini alış-veriş, kız çocuğun varsa moda ikinci hayatın oluyor, hatta seni bile beğenmiyor bu konuda, istekler alınsın yapılsın diye verilen vaadlerin sınırıda olmuyor,bizim ki kendi başına gitmiş 'twist ' e bazı şeyler beğenmiş, tam indirim zamanı olunca aldık beğendiklerini... sizin için de çektim fotoğraflarını, umarım beğenirsiniz, hepinizi çok öptüm