9 Nisan 2014 Çarşamba

CANIM ABLAM... .)

    Biliyorsunuz canlarım geçen hafta memleketim Sivas'taydım. Benim için memleket demek ablam .....yasemin demek ,benden tam 8 yaş büyük,bir nevi annem hep yurt dışında çalıştığından  ve babamı tanımadığımdan benim tek ailemdi uzun yıllar neyse bunu daha sonra anlatırım ,gelelim ablamın tuhaf olayları birleştirmesine .
     Cuma gecesi saat gece yarısına  doğru koşar adım giderken ve biz yeğenim Büşra'nın uçağının bilmem kaçıncı kez rötar yaptığını öğrenip ,sabrımızın sonuna gelirken annem ,''hadi kızım ben eve gidiyorum, bu torunun geleceği yok '' dedi, ablamla ben de annemizi yolcu etmeye kalktık ,tabi ben karanlığı sevmediğimden ışıkları yaka yaka koridora geldim ve dedim ki; ''Ablacığım ya bu beyaz ışığı sevmiyorum, bana devlet dairelerini hatırlatıyor sarı ışık daha sıcak bir ortam sağlıyor'',ablam Yasemin hiç düşünmeden ''Asu'cuğum senin bu gözlerindeki katarakt beni çok rahatsız ediyor ,ben sabahları bazen gözlüğümü bir kaç dakika bulamayınca bile sinirleniyorum,oysa sen kataraktın yüzünden hiç göremediğin için sürekli sinirli oluyorsun '' dedi, şaşkınlıktan ağzım bir karış açıkken beni aldı bir gülme, deliler gibi gülüyorum aynı zamanda da soruyorum ablama '' Bu yargıya nasıl vardın ? sadece beyaz ışığı soğuk buluyorum diye sinirli mi oldum'' tabi canım ablam hiç istifini bozmadı o da başladı gülmeye, oradan eniştem kızdı biz gülüyoruz kapının önünde diye, hemen cevabı yapıştırdım ablama ''Sakın eniştemin de kataraktı olmasın ?'' artık herkesi aldı bir gülme, neyse annemi gülüşmeler eşliğinde yolcu ettik evine ,sabah ta erkenden kahvaltıya gel diye de tembihledik iyice,aslında anahtarın var biz uyurken gel de bir anne kahvaltısıyla şımart bizi şımartabileceğin kadar demeye çalıştık....Annemciğim sabaha güzel bir anne kahvaltısı ile bizi uyandırdı, yaşın kaç olursa olsun sen hep annen tarafından şımarmaya hazır ve aç bir varlıksın....
CANIM ABLAM VE BEN...

8 Nisan 2014 Salı

MEMLEKET HAVASI

      Son birkaç gündür yoktum buralarda , biraz memleket havasına ,  biraz anne elinin sıcaklığına ihtiyacım vardı, atladım otobüse, gittim eve . Annemi gözleri yolda ablamı eli yüreğinde beni beklerken buldum , hoşuma gitmedi değil, beklenmek özlenmek ne güzel bir şey...Aslında gitmeye pek niyetim yoktu, ama ablamın kızı biricik yeğenim canım Büşra'm ben gidiyorum sen de gel deyince dayanamadım ,tamam dedim .
Sivas benim için çok farklı anlamları tatları olan bir şehir, zaten bir yeri özel yapan oraya yüklediğim anlamlar değilmidir? İşte ben oraya o kadar çok anlam yükledim ki, her sokağının her köşe başının her yokuşunun o yokuşlarının pervasızca her inişinin benim için anlamı büyük. Aile ile özlem giderip birkaç hoşbeş ettikten sonra soluğumu her zaman Medresenin o buram buram tarih kokan taş avlusunda alırım, sıcacık bir çay söylerim ardından değişik ve hüzünlü ruh halimi belgelemek istercesine defterime birkaç satır bir şeyler karalarım, ardından sade kahve eşliğinde bir sigara yakarım, gözlerimi isle bulanmış taş duvarlara dikerek aklıma üşüşen binlerce duygunun arasından seçebildiğim en güzellerini alır yüreğime yerleştiririm.Memlekette kaldığım her gün bu ritueli tekrar ederim , bıkmadan usanmadan her gün giderim , illa oranın çayını içip ,içimi dökeceğim oraya. Sonra telefonumun sesi bozar sessizliği beni yeniden çağırır genrçek dünyaya, ya ablamdı ya annem ikisinden  de aynı soruyu duyarım ''neredesin '',bende de aynı cevap ''iki dakikaya oradayım''.Ben memlekette iken evdeki herkeste her an her saniye birlikte olma telaşı olur, illa birlikte yenecek , herkes aynı evde yatacak ,çay eşliğinde uzun ve bol gülüşmeli sohbetler olacak. Tabi ablamın su böreği benim ilginç yemeklerim Büşra'mın benden ısrarla istediği haşhaşlı lokum ve annemin hazırladığı kahvaltı sofraları ,memleket havasını bir başka hissettiren unsurlar,ha unutmadan Hakan Pastahanesi 'ndeki cevizli kapiçinolu pasta ve limonada ikilisi de canım Büşra'mla ikimizin ortak keyfi ....olmazsa olmazlarımızdan yani. Sanırım şimdilik bu kadar yeter, en kısa zamanda size çok komik Sivas hatıralarımdan bahsedeceğim :)
Medresenin içi , ne müthiş ama değil mi?
Hakan'da cevizli kapiçinolu pasta....Hımmm




1 Nisan 2014 Salı

EKSİK , HEP EKSİK VE ÇOK EKSİK...

 
   Ay büyüdü gecede , kocaman ve olabildiğince parlak gözleri dolu dolu döndü arkasına , oysa hiç sevmezdi arkasına bakmayı , çokça savaştı zaten bakmamak için ama yenildi kendine dayanamadı baktı arkasına ve gidişine öylece seyirci kaldı sevdiğinin... Hiç bir şey söylemedi giderken , ne bir hoşça kal ne bir güle güle ? sadece omzunun üzerinden bakakaldı, çeviremedi tüm varlığını, çevirse koşup giderdi,  tutardı ellerinden , dudaklarını bastırırdı onun dudaklarına onu yaşama bağlayan her şeyi  çekerdi  içine ,  o yokken nefessiz kaldığını söylerdi, yaşamak her günün her gecenin senin yüreğinin  ritminde dalgalandığı  bir deniz benim için derdi.... ama demedi,  diyemedi,  dönmedi ay yüzünü ona , baktı ve çok büyük bir günahmışcasına hızla döndü arkasına , acısına inat daha bir parladı gecede , aldırmadı gözyaşlarına ... gökyüzünde yapayanlızdı sanki ne yıldızlar ne başka şeyler derdine dert ortağı, ne yaslanacak bir omuz ne de boş ver diye teselli  verecek bir dost? olsun dedi kendince biliyorum buda geçecek bu da bitecek , asırlarca döndüm şu dünyanın etrafında neler geçti? neler bitti ? dedi kendi  kendine.
         Sonra onu fark etti  dolunay aydınlattığı gecede , gökyüzünde o en minik , yüreği kocaman yıldızı, utandı ay gözyaşlarından çevirdi başını kimse görsün istemedi acısını , minik yıldız ''Utanma ne olur, dök içini rahatlat yüreğini at o içini yakan zehri, ağla ağlayabildiğince  '' dedi, ay hiçbir şey söylemedi , anlamaz ve boş bakışlarla baktı bu yeni arkadaşa , sende nereden çıktın? dercesine baktı minik yıldıza ve  dayanamadı sordu ''Neden geldin yanıma '' . Minik yıldız biran ne diyeceğini bilemeden ayın  parlak ve bir o kadar da  nemli gözlerine bakarak usulca ve en tatlı sesiyle konuştu sonunda ;  ''gecenin karanlığını tek başına yenen , parlaklığın ile her şeye yeniden ve defalarca ümit veren seni ağlatan şeyin ancak yürekteki yara olduğunu bilecek kadar gökyüzündeyim , yaranı iyileştiremem derdine çare olamam  ama yanında olup seni dinleyebilirim'' dedi. Ay üzgün gözlerini minik yıldıza çevirdi , hiçbir şey demedi dakikalarca ağladı ağladı .... en sonunda konuşmaya çalıştı üzüntüden çıkmayan sesiyle konuştu ,'' yüreğimde aşka dair sevdaya dair ne varsa hiç hesapsız kitapsız,  yalansız dolansız   tüm sevgimi , hiç   sonunu düşünmeden ne olduğunu anlamadan verdim sevdiğim dediğime...  tüm içtenliğimle karşılığında bir şey istemeden beklemeden  sevebileceğim her şekilde ve evrendeki tüm sevgilerin en güzeli ile sevdim, ben buydum böyle severdim çünkü,  deli dolu ve olabildiğince tutkulu. O da beni sevdi yada sevdiğini sandı , gönlündeki ateşin sönmesi çok kısa sürdü ama  anlamadı nasıl ve ne kadar sevildiğini , bilmiyordu belki sevmeyi yada hiç sevilmemişti benim sevdiğim gibi ; verdi ellerime yüreğimi   sonunda benden geriye geceyi aydınlatan içi bomboş bir varlık kaldı, bastı içimdeki tüm aşk çiçeklerine ezip geçti, şimdi yaralarla dolu acılarla çevrelenmiş ve lime  lime edilmiş bir yürekle kalakaldım öylece, oysa daha doymamıştım ki onu sevmeye,  kollarımla sarmaya, gecenin karanlığında yanyana olmaya , şimdi her şey yarım kaldı , ben- biz- o, ve üzerine titrediğim sevdamız....Yarımız işte yarım , ve ne yaparsak yapalım eksiğiz, ve bir daha asla tam olmamak üzere hep eksik kalacağız...